En Şeçkin Ümmet Muhammed (S.A.V.) Ümmeti

Peygamberimize hakiki ümmet olabilmek için ne yapmalıyız?
Allah Tealanın bize şükrünü edadan aciz olduğumuz, saymaya dahi güç yetiremediğimiz, hepsi birbirinden değerli pek çok nimetleri vardır. Ancak "Ümmet-i Muhammed" olarak dünyaya gelmenin şerefi ve üstünlüğü hiç bir nimetle kıyaslanamayacak kadar büyüktür. Bu şeref ve üstünlük ise aynı oranda büyük ve şerefli bir sorumluluğu beraberinde getirir.

Günümüzde kaybettiği İslam'ı bulmak için çırpınan her Müslümanın "Muhammed ümmeti kimdir?", "Diğer ümmetlerden farkı nedir?" ve "Muhammed ümmeti olmanın getirdiği sorumlulukların boyutları nedir?" diye sormak mecburiyeti vardır. Bu, İslamî kimliğimizin belirlenmesi için gerekli olduğu gibi hedeflerimizin belirlenmesi için, hayat biçimimizin yönlendirilmesi hatta sevgilerimizin oluşumu için de gereklidir. Bu, ulaşmayı hedeflediğimiz kemal nokta için de gereklidir.

Muhammed ümmeti kimdir?

Muhammed ümmeti, Peygamberinin "Alemlere Rahmet" olduğunu kavrayabilmiş insan demektir. Onun bütün zamanların, bütün mekanların kurtuluş rehberi olduğunu kavrayabilen insan demektir. Ve hayatının bütün zaman ve mekan birimlerinde yalnız ve yalnız O'nun rehberliğini kabul eden insan demektir. Kur'anı O'nun gibi anlayan, O'nun gibi yaşayan ve insanlık için de bunun, ta kıyamete kadar, tek çözüm olduğunu gören insan demektir.

Muhammed ümmetinin diğer ümmetlerden farkı nedir?

O ümmet, Alemlerin Rabbi tarafından Kur'an'da "En hayırlı" "En üstün" "En dengeli", "insanlık için gönderilmiş" "Hakkın şahidi olan", "Hakkı ayakta tutan" bir ümmet olarak vasıflandırılmış tek ümmettir.

Çünkü o ümmet Allah'ın Kur'an'da yücelttiği ve Yahudilerle Hıristiyanların çok özel değer verdikleri ve bir türlü aralarında paylaşamadıkları, Hz İbrahim'e ve onun yoluna en yakın ümmettir. (Al-ı İmran 68)

Çünkü o ümmet, Allah'ın DİN olarak "Kemale erdirdim ve sadece ondan razı oldum" dediği "İslam'a sarılıp onu yaşamaya çalışan ümmettir.

Çünkü o ümmet, İslam'ın son din, dolayısıyla Kur'an'ın son kitap olmasının neticesi olarak tecelli eden Kur'an mucizesine sahip olan ümmettir. Diğer bir deyişle o gittiği yol itibariyle, ta kıyamete kadar, Kur'an île, doğruluğu, üstünlüğü alternatifsizliği kanıtlanmakta olan bir ümmettir.

O, Kutsal Kitabı İLİMLE özdeşleşmiş tek ümmettir

Çünkü o belirli bir topluma, bir millete veya ırka değil bütün insanlığa gönderilmiş son Peygamberin ümmetidir.

Çünkü o, güzelliği daha net ve tartışmasız bir şekilde ortaya çıksın diye, Alemlerin Rabbi tarafından, Kutsal Kitabı koruma altına alınan bir ümmettir.

Çünkü o, kıyamete kadar sürecek ve kendisini kanıtlamasını sağlayacak bir mucize île, Kur'an mucizesi île desteklenen en büyük Peygambere inanıp tabi olan ümmettir.

Çünkü o, Rabbinin "Dengeli ve Üstün" diye vasıflandırdığı ümmettir. (2/143)

Çünkü o, dünyada da ahirette de "Şahit ümmet" olma müjdesini almış bir ümmettir. (Bakara 2/143)Çünkü o, "Hakkın şahidi" olma, "Adalet dağıtan el" olma şeref ve mutluluğuyla yüceltilmiş bir ümmettir.

Çünkü o ümmet bozulmamış olan, hükümleri ve getirdiği sistem kıyamete kadar geçerli olan en son ve en mükemmel dinin, tek Hak dinin sahibidir.

Çünkü o, taşıdığı sorumluluğun sınırları kıyamete ulaşan, dünyadaki bütün zaman ve mekanları sorumluluğuyla ihata eden bir ümmettir.

O, insanlık için gönderilmiş bir ümmettir. İnsanlığın merkezi olmakla, önderi, lideri, rehberi, ışığı olmakla, onlar üzerine "Hakkın Şahidi" olmakla görevlendirilmiş, bunun için gönderilmiş bir ümmettir. (Bakara 140, Al-ı İmran 110)

Bu ümmet, ahiret gününde her Peygamber kendi ümmetinin başına şahit olurken, kendi Peygamberinin, hepsinin üzerine şahit olacağı müjdesini almış bir ümmettir. (Nisa 41)

Bu ümmet, vasat, aşırılıklardan, dengesizliklerden arınmış ki denge mükemmelliğin temel öğelerindendir mükemmel bir ümmettir. Onun için de üstün ümmettir. Onun için de EN HAYIRLI ümmettir. Üstünlüğüyle farklıdır. En hayırlısı, hayırlının da hayırlısı olduğu için farklıdır.

Muhammed Ümmetinin Sorumlulukları Ve Bu Sorumlulukların Boyutları Nedir ?

Bu ümmet, herşeyden önce "Uhricet linnas" "insanlar için gönderilmiş bir ümmet" olarak bütün insanlığı ırk, renk, dil ve din ayrımı yapmadan sarıp kuşatmak mecburiyetindedir. Onun için de Amerika'nın, Afrika'nın ücra bir köşesinde,Hak ile Batıl'ın farkını bilmeyen, HAK diye BATIL'a sarılan ve bunun acıları içinde yaşamı mahvolan insanların acısını yüreğinde hissetmek ve bundan kendini sorumlu tutmak mecburiyetindedir.

Çünkü onun sorumluluğu yalnız kendine, yalnız ailesine, yalnız milletine değil, bütün insanlığadır. Onun elindeki Kur'an ne sadece ona, ne de sadece onun milletine geldi. Onun elindeki Kur'an, Işık arayan herkese geldi. Ve o, bu Kur'an'ın Nuru'nu fark etmiş ve yaşamaya çalışan bir topluluk olarak, bu nuru bu ışığı insanlığa sunmak mecburiyetindedir. Zira Rabbimiz, Kur'anı ulaştırmamız gereken sınırı, "Ümmul-Kur'a Ve Havleha" "Şehirlerin ana-sı ve onun çevresi" olarak ifade etmiştir ki "Şehirlerin Anası" yeryüzünde insanoğlunun kurduğu ilk şehir olması hasebiyle "Mekke ve Çevresi" ifadesiyle kast olunan ise Mekke'den yeryüzünün her bir yanına dağılan insanoğlunun kurmuş olduğu şehirlerdir ki bu yeryüzündeki bütün şehirler dolayısıyla bütün insanlık demektir.

Ve bu Ümmet, İslam'ı, önce öğrenmek sonra Yaşayarak Özümsemek böylece, sadece ailesine ve milletine değil bütün insanlığa Örnek ve Önder olmak, ışık olmak mecburiyetindedir. Kur'an'ın ışığını sadece kendi hayatına değil, dünyanın üzerine, orada yaşayan bütün insanlara yansıtıp ulaştırmak mecburiyetindedir. Ve Kur'an'ı öylesine özümsemeli, Kur'an'la öylesine bütünleşmelidir ki bu bütünleşmenin verdiği mesaj ve oluşturduğu NUR'la bütün zamanları ve mekanları kuşatabilmeli, Kur'an'ı ve İslam'ın Evrenselliğini ve Alternatifsizliğini ay ve güneşin varlığının tartışılmazlığı gibi kesin bir şekilde insanlığa sunabilmelidir.

Ve o yaşadığı İslam'la öylesine alternatifsiz bir güzelliği ve mükemmelliği sergilemelidir ki insanlığın gözünü de, aklını da, ruhunu da kamaştırmalı, insanlığın merkezi olan lider, rehber, önder bir topluluk olmalıdır. Herkesin kendisiyle özdeşleşmeye çalıştığı En Hayırlı, En Gıptaya Layık, Hayran olunmayı hak eden bir topluluk olabilmelidir.

O ümmet, Allah için hakkı ayakta tutmakla (Maide 8) mükellef bir ümmettir. O, Hak adına, Hak için, Hak olanın mücadelesini Hakkıyla vermek mecburiyetinde olan bir ümmettir. Ve bu mücadele ırkları, milletleri, ülkeleri aşan bir mücadeledir. Dünyevî hiç bir amaç güdülmeden, hatta cennet bile hedeflenmeden, sadece "Lillah=Allah için", Allah'ın Rızası için yapılan bir mücadeledir.

Ve bu Ümmet, sadece mücadele vermekle değil mücadeleyi kazanmakla da mükelleftir. Çünkü Hakkı ayakta tutmak ancak mücadeleyi kazanmakla mümkündür. Ve bu ümmetin sorumluluk boyutları "Hakkın Ayakta Tutulması' olarak da özetlenebilir.

Çünkü bu ümmet "insanlar Üzerine Şahitler" olmakla "Hakkın Şahitleri" olmakla mükellef bir ümmettir. (Bakara 143) Hakkın ayakta durmasını, Hakim ve Güçlü olmasını sağlayan, hangi dinden, hangi ırktan, hangi milletten olursa olsun bütün insanlığın kendine güvendiği, sözü adaleti tecelli ettirecek olan, sözüyle Hak tecelli edecek olan bir toplum, Hakkı Gören ve insanlığın da görmesini sağlayan bir toplum olmak mecburiyetindedir.

Yani bu ümmet, yeryüzünde, Allah adına, Hakkı ayakta tutmak, zulmü ortadan kaldırıp Adaleti tesis etmek; bütün bunlar için de yeryüzünün ışığı, nuru olmak, Hakimi, Efendisi olmak mecburiyetindedir.

Bütün bu şeref ve sorumlulukların bu ümmete verilmesinin sebebi, onun yeryüzünde Bozulmamış Tek Hak Dine sahip olmuş olmasıdır. Son Hak Dine sahip olmuş olmasıdır. En mükemmel dine sahip olmuş olmasıdır. Onun için de Gerçek mü'min olma özelliğini taşıyan tek toplum olmuş olmasıdır. Allah'ın Halifesi olma mevkiini hak ve icra etmiş olması gereken tek topluluk olmuş olmasıdır.